Ardımızda birçok yazı bıraktık, birçok güzellikten ve güzel insandan bahsettik. Bir memleketi sevmek denilince hatırlansın sözde kalıp uçmasın, yazı ile ölümsüz olsun diye yazdıkça yazdık, yazacağız da dedik bu güzellikleri ve güzel insanları.
Geçtiğimiz yazımızın bir yerinde “Memleketimize gelen dağlarına bakıp, dar yollarına bakıp, şehre uzak diye korksa da hiç ayrılmak istemiyor yaşadıkça.” cümlesini kurmuştu kalem. İlçemizin kaderi idi belki de şehre uzak olması, yollarının dar olması. Belki de gelenin, gelmek isteyenin, gelmek istemeyip yolu düşenin “ilk önce “Yolu izi var mı?” “Ulaşımı nasıl?” sorularını sorması.
Yolu izi var elbette. Olmaz mı? Ceviz ve kavak kokulu, çamlı dağların arasından kıvrım kıvrım kıvrılan yolları var güzel ilçemizin. Ben bilmem yaşım sebebi ile ama yolu ilk kimin açtığını, ilçemizi şehre bağlayan ilk dolmuşu ya da otobüsü kimin aldığını yazımızı okuyanlarımızdan illa ki hatırlayan olacaktır. Kim bilmiyorum ama o kişi; kimse, bir memleketi sevmek denilince anılması gereken insanlar arasında. Rahmet olsun…
Kalemle bu yol meselesini düşündük epeyce. Yollar… Bazen gide gide usanılan, bazen sonunda kavuşmak varsa uzunsa kısalan, sonunda ayrılık var ise kısa ise uzayan, bir hastayı, bir cenazeyi taşıyorsa bir türlü bitmek bilmeyen yollar… “Hayatın kendisi zaten uzun bir yol değil mi?” dediğinizi duyar gibi oldum. Evet, hayat uzun bir yol. Bizler de o yolun yolcuları. Hadis-i Şerifte: “Dünyada garip bir yolcu gibi ol.” diye boşuna denilmemiş dedik kalemle söyleşirken. Yol; bazılarımız için kısa, bazılarımız için uzun, bazılarımız için ilçemizin yolları gibi virajlı, bazılarımız için çok şeritli, bazılarımız için düz, bazılarımız içinse çukurlarla, taşlarla, çakıllarla dolu. Bazen çiçekli, bazen yağmur çamurlu, bazen sisli, karlı, buzlu, bazen de günlük güneşlik.
Yol dedik, yolcu dedik kalemle ve bu yazımızda yol ve yolcu denilince Ç.Cerit-K.Maraş yolunun uçlarında bekleyen ve “yol, yolcu” ne demek iyi bilen iki isimden bahsedelim dedik. Cerit dolmuş durağının yıllara meydan okuyan ismi Güçlü Abi ve Maraş ilçe terminalinin kadim bekçiliğini uzun yıllar yapmış olan Kasım(Gasım) Emmi’den. Herkes, sadece telefon rehberini bir yoklasa ne derece mühim insanlar olduklarını teyit edecektir bu iki güzel ismin. Herhalde numarası herkeste olan nadir insanlardandırlar. Ben beni bildim bileli bu işin hakkını sanki onlardan başka kimse veremez hissi ile işlerinin başında olduklarını gördüm. Sıra arabası denilince akla ilk onların ismi gelir. Can emanet edilir, mal emanet edilir. Kaç vedaya şahit olmuşlardır, kaç kavuşmaya, kaç emanetin koruyucusu olmuşlardır. Sayısız… Yağmur demezler, kar demezler… Simsar diye genel bir isimle anmak istemedim mesleklerini. Simsardan daha ötesidir onlar çünkü. Sadece onların hayatımızda olmadıklarını düşünelim… Ne çok şey eksiliyor değil mi? Hayatımızın orta yerindeler. Yaptıkları işin ne derece önemli olduğunu bilmeden, farketmeden yaşıyoruz. İlçemize gelen ve gelecek olan kişilerin, amirlerin, memurların karşılayıcısı ve uğurlayıcısılar. Onlar memleketini sevdiler. Dünya denen yolun yollarının duraklarında beklediler. Yola çıkmadan evvel durakta beklerken şöyle usulca onları izleyip sıra arabasını son kez sayarlarken, herkesin binip binmediğinden emin olup, yol kenarlarında bekleyen yolcuların da bilgisini verirlerken dolmuşun kapısını kapatmadan şoför “iyi ki varsınız!” denilmeyi ve teşekkür edilmeyi hak ediyorlar değil mi sevgili okurlar? Hem de çok hak ediyorlar.
Onlardan sonra bu işi kimler yapacak bilinmez ama onlar hepimizin hafızasında sakinlikleri, iş bitiricilikleri, mesleğine hâkim olmaları ve memleketlerini sevmeleri ile hep duracaklar.
Yol ve yolcu konusu vesilesi ile ilçemizden Maraşaltına, Çukurova’ya, Gaziantep’e ve birçok yere gerek günlük gerek mevsimlik işler için işçi götüren hem kendilerinin hem de ilçemizin güzel insanlarının rızkını kazanmasına vesile olan elcileri de hatırlamadan geçmeyelim. Elciler de memleketi sevmek denilince anılması gereken, memleketlisinin rızkını kazanmasına vesile olan iş kapısı açan insanlar olarak anılmayı ve iyi ki varsınız denilmeyi hak ediyorlar.
Evet, sevgili okurlar kalem sözü uzatma bitir dedi. Ben de kaleme madem yol, dedik yolcu dedik o kadar gel Âşık Veysel şiiri ile bitirelim sözü dedim. Ne diyordu Âşık Veysel:
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne hâldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece…
Yol tükenmeden, yolumuzun, yolumuzdakilerin, yoldakilerin kıymetini bilmek dileğiyle sevgili okurlar. Yolunuz uzun, çiçekli, günlük güneşlik, virajsız olsun… Selametle…
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Tuğba Kumru
Bir Memleketi Sevmek / 8
Bir Memleketi Sevmek / 8
Ardımızda birçok yazı bıraktık, birçok güzellikten ve güzel insandan bahsettik. Bir memleketi sevmek denilince hatırlansın sözde kalıp uçmasın, yazı ile ölümsüz olsun diye yazdıkça yazdık, yazacağız da dedik bu güzellikleri ve güzel insanları.
Geçtiğimiz yazımızın bir yerinde “Memleketimize gelen dağlarına bakıp, dar yollarına bakıp, şehre uzak diye korksa da hiç ayrılmak istemiyor yaşadıkça.” cümlesini kurmuştu kalem. İlçemizin kaderi idi belki de şehre uzak olması, yollarının dar olması. Belki de gelenin, gelmek isteyenin, gelmek istemeyip yolu düşenin “ilk önce “Yolu izi var mı?” “Ulaşımı nasıl?” sorularını sorması.
Yolu izi var elbette. Olmaz mı? Ceviz ve kavak kokulu, çamlı dağların arasından kıvrım kıvrım kıvrılan yolları var güzel ilçemizin. Ben bilmem yaşım sebebi ile ama yolu ilk kimin açtığını, ilçemizi şehre bağlayan ilk dolmuşu ya da otobüsü kimin aldığını yazımızı okuyanlarımızdan illa ki hatırlayan olacaktır. Kim bilmiyorum ama o kişi; kimse, bir memleketi sevmek denilince anılması gereken insanlar arasında. Rahmet olsun…
Kalemle bu yol meselesini düşündük epeyce. Yollar… Bazen gide gide usanılan, bazen sonunda kavuşmak varsa uzunsa kısalan, sonunda ayrılık var ise kısa ise uzayan, bir hastayı, bir cenazeyi taşıyorsa bir türlü bitmek bilmeyen yollar… “Hayatın kendisi zaten uzun bir yol değil mi?” dediğinizi duyar gibi oldum. Evet, hayat uzun bir yol. Bizler de o yolun yolcuları. Hadis-i Şerifte: “Dünyada garip bir yolcu gibi ol.” diye boşuna denilmemiş dedik kalemle söyleşirken. Yol; bazılarımız için kısa, bazılarımız için uzun, bazılarımız için ilçemizin yolları gibi virajlı, bazılarımız için çok şeritli, bazılarımız için düz, bazılarımız içinse çukurlarla, taşlarla, çakıllarla dolu. Bazen çiçekli, bazen yağmur çamurlu, bazen sisli, karlı, buzlu, bazen de günlük güneşlik.
Yol dedik, yolcu dedik kalemle ve bu yazımızda yol ve yolcu denilince Ç.Cerit-K.Maraş yolunun uçlarında bekleyen ve “yol, yolcu” ne demek iyi bilen iki isimden bahsedelim dedik. Cerit dolmuş durağının yıllara meydan okuyan ismi Güçlü Abi ve Maraş ilçe terminalinin kadim bekçiliğini uzun yıllar yapmış olan Kasım(Gasım) Emmi’den. Herkes, sadece telefon rehberini bir yoklasa ne derece mühim insanlar olduklarını teyit edecektir bu iki güzel ismin. Herhalde numarası herkeste olan nadir insanlardandırlar. Ben beni bildim bileli bu işin hakkını sanki onlardan başka kimse veremez hissi ile işlerinin başında olduklarını gördüm. Sıra arabası denilince akla ilk onların ismi gelir. Can emanet edilir, mal emanet edilir. Kaç vedaya şahit olmuşlardır, kaç kavuşmaya, kaç emanetin koruyucusu olmuşlardır. Sayısız… Yağmur demezler, kar demezler… Simsar diye genel bir isimle anmak istemedim mesleklerini. Simsardan daha ötesidir onlar çünkü. Sadece onların hayatımızda olmadıklarını düşünelim… Ne çok şey eksiliyor değil mi? Hayatımızın orta yerindeler. Yaptıkları işin ne derece önemli olduğunu bilmeden, farketmeden yaşıyoruz. İlçemize gelen ve gelecek olan kişilerin, amirlerin, memurların karşılayıcısı ve uğurlayıcısılar. Onlar memleketini sevdiler. Dünya denen yolun yollarının duraklarında beklediler. Yola çıkmadan evvel durakta beklerken şöyle usulca onları izleyip sıra arabasını son kez sayarlarken, herkesin binip binmediğinden emin olup, yol kenarlarında bekleyen yolcuların da bilgisini verirlerken dolmuşun kapısını kapatmadan şoför “iyi ki varsınız!” denilmeyi ve teşekkür edilmeyi hak ediyorlar değil mi sevgili okurlar? Hem de çok hak ediyorlar.
Onlardan sonra bu işi kimler yapacak bilinmez ama onlar hepimizin hafızasında sakinlikleri, iş bitiricilikleri, mesleğine hâkim olmaları ve memleketlerini sevmeleri ile hep duracaklar.
Yol ve yolcu konusu vesilesi ile ilçemizden Maraşaltına, Çukurova’ya, Gaziantep’e ve birçok yere gerek günlük gerek mevsimlik işler için işçi götüren hem kendilerinin hem de ilçemizin güzel insanlarının rızkını kazanmasına vesile olan elcileri de hatırlamadan geçmeyelim. Elciler de memleketi sevmek denilince anılması gereken, memleketlisinin rızkını kazanmasına vesile olan iş kapısı açan insanlar olarak anılmayı ve iyi ki varsınız denilmeyi hak ediyorlar.
Evet, sevgili okurlar kalem sözü uzatma bitir dedi. Ben de kaleme madem yol, dedik yolcu dedik o kadar gel Âşık Veysel şiiri ile bitirelim sözü dedim. Ne diyordu Âşık Veysel:
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne hâldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece…
Yol tükenmeden, yolumuzun, yolumuzdakilerin, yoldakilerin kıymetini bilmek dileğiyle sevgili okurlar. Yolunuz uzun, çiçekli, günlük güneşlik, virajsız olsun… Selametle…