Ardımızda bıraktığımız yazılarımızda insanın özünü süslemesinden, marifetin kabuğu değil kabuğun içini süslemek olduğunu ifade etmiştik. Daha geçtiğimiz yazılarımızda da İnsan hayatının üç eşiğinden bahsetmiştik sık sık. Hatta yazımızın bir yerinde de bir yerleşim yerinin en itibarlı mesleklerine dem vurmuştuk. Doktor, öğretmen, imam…Yine yazılarımızda doğum denilince, düğün denilince akla gelen isimlerden bahsetmiştik az ve öz. Bu hafta kalem, gel bu üç eşikte; doğumda, düğünde ve ölümde bize eşlik eden ve bir yerleşim yerinde en önemli ve en itibarlı meslek erbabı olan imamlardan ve imam denilince hepimizin gönlünün en güzel yerinde olan isimden bahset dedi.
İmam. Meslek itibari ile bir halk için çok önem arz etmektedir. Hatta Cahit Zarifoğlu Yaşamak adlı kitabında: “Bir mahalleye imam olmuşsak, kısa süre içinde o mahallenin bakkalı, manavı terazi hakkını korumaya başlıyor muydu, başlamıyor muydu? Bir yere memur olmuşsak, o memuriyetin ehli miydik, değil miydik mesai arkadaşlarımız bir süre sonra dillerinden küfürleri bırakıyor, kadın içki kumar kelimelerini yanımızda ağızlarına almaya korkuyorlar mıydı korkmuyorlar mıydı?... Bunlardı mesele…” der ve imamlığın ne derece mühim bir meslek olduğunu da bize anlatmış olur. Çünkü beş vakit, bayramda, cenazede arkasında saf tutulan, “uydum hazır olan imama” diye edilen niyetin ortasında olan insanlardır imamlar.
Söze başlarken doğumda, düğünde, ölümde yanımızda olan tek meslek olduğunu ifade etmiştik. Haksız da değiliz bu konuda. Doğarız ezan/sela okurlar kulağımıza. Ölürüz yine selamızı okurlar. Hayat iki sela arasında yaşadıklarımızdır ya, işte hayatımızın başında da sonunda da imamlar vardır. Doğum ve ölüm eşiğinden atlatırlar bizi. Dini nikahımızı kıyarak da düğün eşiğinden atlatırlar. Gelin baba evinden uçup da kendi yuvasını kurmaya gidene kadar da oradadır. Ve en son da musalla da, üryan gelip üryan gittiğimiz o yolda bizi ebedi alemin kapısına kadar geçirirler. Hatta tertemiz gidelim diye de çoğu zaman gassallık da yaparak insanoğlunun her halinin şahidi olmuş olurlar. Sorgumuz kolay olsun diye de en son onlarla kalırız. Kaç doğuma, kaç nikaha, kaç ölüme iz bırakmışlardır kim bilir?
Sözü uzatma dedi kalem. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen Hz. Ali’nin sözünü de al yazına, üstünde hakkı olan, bir memleketi sevmek denilince akla gelecek o güzel insandan, İmam Mehmet Baştatar hocadan bahsetmeye başla dedi. Arıoba camimizin unutulmayacak ve hep hatırımızda kalacak o güzel imamı Mehmet hocamız. İlçemize ne çok hizmet ettti. Kaç nesle Kur’an öğreterek, dua öğreterek nesillerin ahiretine katkıda bulundu. Verdiği dini bilgilerle ve örnek şahsiyeti ile kaçımızın özünü güzelleştirmesi için çabaladı.Eşi Fatma abla olsun, çocukları olsun maaile ilçemize çok hizmet ettiler.
Mehmet hocamızı en çok rahlesinin önünde hatırlıyorum ve zihnimde en çok bize Kunut duası öğretirkenki kıraatı ile canlanıyor. Bağırmadan, kızmadan, özveri ile öğrettikleri ile de..Arıoba camimize her konuda emek harcamış ve camimiz ile de özdeşleşmiştir. Hem camimizi güzelleştirmiş hem de cami cemaatini… Hem de kaç neslin özünü…
Ellerimizde Ali Haydar cüzü ile kaçımız onun eğitimine tabi olmuşuzdur. Elimizde Kur’an’a geçenlerin dağıttığı şekerlemelerin parlak olanlarından yaptığımız süreğeç ile hatasız okuma yapalım diye beklemişsizdir bize harf öğretmesini ve ezberleri vermek için sabırsızlanmışızdır. Ahde vefalı isek, karıncayı incitmekten imtina ediyorsak, şefkat ve merhamet nedir biliyorsak Mehmet Baştatar hocamızın rahle-i tedrisatından geçtiğimizdendir.
Hocamız memleketimizi sevmese idi kendi çocuklarını yetiştirirken gösterdiği ihtimamı bize göstermeseydi kalem yaz diye ısrar etmezdi. Çünkü iz bırakan insanların izinin üstünden gider kalemler ki izleri silinmesin. Ardından gelenler böyle güzel insanlar varmış, böyle güzellikler bırakmışlar diyerek örnek alsın, sözde kalıp uçup gitmesin diye yazarmış kalemler böyle güzel, memleketini seven isimleri…
Unutulmasın böyle güzel isimler. Şöyle bir geriye yaslanıp baktığımda ne ilçemizin esnaflarında ne ilçemizin insanlarında ne memurlarında ne alimlerinde ne kurdunda kuşunda kötü yok. Esnafımız, insanımız güvenilir, işini iyi yapıyor. Halkımızın içinden de kötü insan çıkmıyor. Memleketimize gelen dağlarına bakıp, dar yollarına bakıp, şehre uzak diye korksa da hiç ayrılmak istemiyor yaşadıkça. Bu da yazımızın başında dediğimiz gibi imamlar ve memurlar işini iyi yapıyor demek diyor, kalem. İlçemiz hep böyle güzel kalsın temmenisi ile bitirelim sözü. Tadında bırakalım ki haftaya anlatacağımız güzel insana da kelimeler kalsın…
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Tuğba Kumru
Bir Memleketi Sevmek / 7
Bir Memleketi Sevmek / 7
Ardımızda bıraktığımız yazılarımızda insanın özünü süslemesinden, marifetin kabuğu değil kabuğun içini süslemek olduğunu ifade etmiştik. Daha geçtiğimiz yazılarımızda da İnsan hayatının üç eşiğinden bahsetmiştik sık sık. Hatta yazımızın bir yerinde de bir yerleşim yerinin en itibarlı mesleklerine dem vurmuştuk. Doktor, öğretmen, imam…Yine yazılarımızda doğum denilince, düğün denilince akla gelen isimlerden bahsetmiştik az ve öz. Bu hafta kalem, gel bu üç eşikte; doğumda, düğünde ve ölümde bize eşlik eden ve bir yerleşim yerinde en önemli ve en itibarlı meslek erbabı olan imamlardan ve imam denilince hepimizin gönlünün en güzel yerinde olan isimden bahset dedi.
İmam. Meslek itibari ile bir halk için çok önem arz etmektedir. Hatta Cahit Zarifoğlu Yaşamak adlı kitabında: “Bir mahalleye imam olmuşsak, kısa süre içinde o mahallenin bakkalı, manavı terazi hakkını korumaya başlıyor muydu, başlamıyor muydu? Bir yere memur olmuşsak, o memuriyetin ehli miydik, değil miydik mesai arkadaşlarımız bir süre sonra dillerinden küfürleri bırakıyor, kadın içki kumar kelimelerini yanımızda ağızlarına almaya korkuyorlar mıydı korkmuyorlar mıydı?... Bunlardı mesele…” der ve imamlığın ne derece mühim bir meslek olduğunu da bize anlatmış olur. Çünkü beş vakit, bayramda, cenazede arkasında saf tutulan, “uydum hazır olan imama” diye edilen niyetin ortasında olan insanlardır imamlar.
Söze başlarken doğumda, düğünde, ölümde yanımızda olan tek meslek olduğunu ifade etmiştik. Haksız da değiliz bu konuda. Doğarız ezan/sela okurlar kulağımıza. Ölürüz yine selamızı okurlar. Hayat iki sela arasında yaşadıklarımızdır ya, işte hayatımızın başında da sonunda da imamlar vardır. Doğum ve ölüm eşiğinden atlatırlar bizi. Dini nikahımızı kıyarak da düğün eşiğinden atlatırlar. Gelin baba evinden uçup da kendi yuvasını kurmaya gidene kadar da oradadır. Ve en son da musalla da, üryan gelip üryan gittiğimiz o yolda bizi ebedi alemin kapısına kadar geçirirler. Hatta tertemiz gidelim diye de çoğu zaman gassallık da yaparak insanoğlunun her halinin şahidi olmuş olurlar. Sorgumuz kolay olsun diye de en son onlarla kalırız. Kaç doğuma, kaç nikaha, kaç ölüme iz bırakmışlardır kim bilir?
Sözü uzatma dedi kalem. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen Hz. Ali’nin sözünü de al yazına, üstünde hakkı olan, bir memleketi sevmek denilince akla gelecek o güzel insandan, İmam Mehmet Baştatar hocadan bahsetmeye başla dedi. Arıoba camimizin unutulmayacak ve hep hatırımızda kalacak o güzel imamı Mehmet hocamız. İlçemize ne çok hizmet ettti. Kaç nesle Kur’an öğreterek, dua öğreterek nesillerin ahiretine katkıda bulundu. Verdiği dini bilgilerle ve örnek şahsiyeti ile kaçımızın özünü güzelleştirmesi için çabaladı.Eşi Fatma abla olsun, çocukları olsun maaile ilçemize çok hizmet ettiler.
Mehmet hocamızı en çok rahlesinin önünde hatırlıyorum ve zihnimde en çok bize Kunut duası öğretirkenki kıraatı ile canlanıyor. Bağırmadan, kızmadan, özveri ile öğrettikleri ile de..Arıoba camimize her konuda emek harcamış ve camimiz ile de özdeşleşmiştir. Hem camimizi güzelleştirmiş hem de cami cemaatini… Hem de kaç neslin özünü…
Ellerimizde Ali Haydar cüzü ile kaçımız onun eğitimine tabi olmuşuzdur. Elimizde Kur’an’a geçenlerin dağıttığı şekerlemelerin parlak olanlarından yaptığımız süreğeç ile hatasız okuma yapalım diye beklemişsizdir bize harf öğretmesini ve ezberleri vermek için sabırsızlanmışızdır. Ahde vefalı isek, karıncayı incitmekten imtina ediyorsak, şefkat ve merhamet nedir biliyorsak Mehmet Baştatar hocamızın rahle-i tedrisatından geçtiğimizdendir.
Hocamız memleketimizi sevmese idi kendi çocuklarını yetiştirirken gösterdiği ihtimamı bize göstermeseydi kalem yaz diye ısrar etmezdi. Çünkü iz bırakan insanların izinin üstünden gider kalemler ki izleri silinmesin. Ardından gelenler böyle güzel insanlar varmış, böyle güzellikler bırakmışlar diyerek örnek alsın, sözde kalıp uçup gitmesin diye yazarmış kalemler böyle güzel, memleketini seven isimleri…
Unutulmasın böyle güzel isimler. Şöyle bir geriye yaslanıp baktığımda ne ilçemizin esnaflarında ne ilçemizin insanlarında ne memurlarında ne alimlerinde ne kurdunda kuşunda kötü yok. Esnafımız, insanımız güvenilir, işini iyi yapıyor. Halkımızın içinden de kötü insan çıkmıyor. Memleketimize gelen dağlarına bakıp, dar yollarına bakıp, şehre uzak diye korksa da hiç ayrılmak istemiyor yaşadıkça. Bu da yazımızın başında dediğimiz gibi imamlar ve memurlar işini iyi yapıyor demek diyor, kalem. İlçemiz hep böyle güzel kalsın temmenisi ile bitirelim sözü. Tadında bırakalım ki haftaya anlatacağımız güzel insana da kelimeler kalsın…
Selametle sevgili okurlar. Zatınıza hoşça bakın.